Ülkemizde peygamber balığı olarak da tanınan dülger balığının bilimsel adı Zeus faber olup, uluslararası litaratürde John Dory olarak bilinir. Zeidae (Dories) ailesine ait olup, bu ailenin 18 üyesinden biri ve en meşhurudur.

Kuzeyden güneye, Amerika kıtası hariç, Norveç kıyılarından Güney Afrika ucuna, Gana kıyılarından Yeni Zelanda'nın doğu kıyılarına kadar, Hint Okyanusu dahil tropik ve ılıman sularda, çok geniş bir dağılım alanı vardır. Ülkemizin bütün denizlerinde mevcuttur.

Bilimsel kayıtlarda boyu 90cm'e, ağırlığı 8kg erişebildiği kayıtlıdır. Azami 12 yıl yaşar. Nüfusunu katlama oranı 4,5-14 yıl olup, bu oran diğer pek çok balıkla karşılaştırılırsa düşüktür ancak soyu tehlikede bir balık değildir. Bunu geniş yayılım alanına, dogal avcısının azlığına, dünya üzerinde ticari olarak direk hedeflenecek bir balık olmamasına borçludur. Çünkü genelde başka balıklara uzatılan ağlara rastlantısal olarak vurur. Bu durum onun yalnız yaşayan bir balık olmasının, sürü kurmamasının bir sonucudur. Ancak belirli bir balık sürüsünü hedefleyen pek çok dülger, birbirinden bağımsız aynı mıntıkada olabilir.



Ana besinini sürü yapan, belirli bir bölgede yataklanmiş kendinden küçük balıkları avlamakla temin ederken, ayrıca kafadan bacaklılar ve crustaceanlar (karides ve bu tür canlılar) da menüsüne arada girer. 1 ila 400 metre arasındaki derinliklerde bulunur ve deniz tabanına daima yakın yaşar. Kış sonu, ilkbahar başlangıcı üreme mevsimidir. Üreme ergenliğine 4 yaşında erişir.

Ticari ve balıkçılık açısından, adı en lezzetli balıklar arasında başa güreştiğinden ve miktar avcılıgının zorlugu nedeniyle çok değerli bir balıktır.


BALIKÇILIKTA ŞÖHRETİ

Dülger balığı mitlere konu olmuştur. Bilimsel adında bulunan "Faber" nalbant demektir ve bu dilimize dülger olarak yansımıştır. Bu isimlendirmenin ardındaki hikaye, kafasındaki kemiklerin örs ve çekiç gibi nalbant aletlerine benzetilmesidir. Şahsen bu hikayeyi bilip, bu balığın kafasını kaynatıp kemiklerini incelediysem de, herhalde nalbantlıkla alakamın hiç olmaması nedeniyle ben bir benzerlik bulamadım.

Dülgerle ilgili bir diğer meşhur hikaye ise bu balığın neden peygamber balığı lakabıyla anıldığıyla ilgilidir. Efsaneye göre İsa Peygamberin havarilerinden, balıkçı Saint Peter'in bir kıtlık zamanında avdan eli boş döneceği sırada, bir dülger balığı teknesine yaklaşarak "beni yakala der". Balığı baş ve işaret parmağı vasıtasıyla kavrayan Aziz Peter ona, "Bu gün bir şey yakalayamadıysak bunda bizim bilmediğimiz bir keramet vardır. Hadi sen yaşamaya devam et." der ve balığı salar. Bu hikayenin bir versiyonudur. Bir diğer versiyonunda ise balığın bu ulu davranışı nedeniyle çok duygulanan Aziz Peter onu kutsayarak "Kıyamet kıtlığında, soyun insanlığa gıda olsun, hadi şimdi özgürlüğüne git." diyerek bir kehanette bulunur. Bunlar ne kadar doğrudur ben bilmem ancak bu hikayelerin doğrultusunda dülger balığının iki yanındaki, gerçekten bir parmak izini andıran damgası, bugün bu balığın peygamber nişanı olarak halk arasında dillenir.



Ancak dülger balığını, insanlar için dülger balığı yapan, bu mitler degil, bu balığın görüntüsündeki esrarengizliğinin ardına saklanmış inanılmaz lezzetidir. Her ne kadar kafası çok büyük olsada, bu balıktan lale şeklinde, kemikten ayrıldığında her bir yüzden 3 yaprak, bembeyaz, pamuk gibi et çıkar. Arada söylemeliyim, böyle çok lezzetli balıkları soslarla, sebzelerle, çeşnilerle karıştırmak yazıktır, çünkü doğal tadından mahrum olur insan. Mümkün olduğunca dülger balığını basit usullerle pişirmek en doğrusudur. Benim tarifim, laleleri hafif tuzlanmış dülger fletosunu, güzelce kalın galeta ununa banıp, fletoyu tavaya koyduğumuzda üzerine yağ çıkmayacak miktarda, yakmadan güzelce kızdırılmış çiçek yağında, galeta unu bakır kırmızısına dönene kadar kızartmanızdır. İçinin hafif öz suyuyla az pişmiş kalması, besin değerini ve lezzetini doruğa taşır. Güzelce üzerinde gezdirilmiş bir limon, yeşil marul salatası ve inceden, damla damla, dinlenmiş bir pilavla yeme de yanında yat.


AVCILIĞI

Dülger balığı tüm dünyada olta balıkçılığı çok az bilinen, bu yüzden genelde hedeflenmeyen, başka balıkları yakalarken arada kazayla tutulan bir balıktır.

Kazayla tutulması; ya oltanızda unuttuğunuz veya çekmeye geç davrandığınız yakalanmış (mesala bir izmarit) balığınıza dülgerin atlamasıyla veya ak yeminizin akan suyla yanak göstererek dülgeri, kırk yılda bir çekmesiyle mümkün olur. Dülger bir canlı yem avcısıdır. Bu seyrekliğe bakıp kazayla takılmalar yüzünden dülgerin çok zor yakalanan bir balık olduğunu düşünmeyiniz. Doğru olta ve aşağıda anlatacağım yöntemlerle bu balığı er yada geç keşfedip, oltacılığını özellikle tekneden, balıkçılığınızın sıradan bir parçası haline getirebilirsiniz.



Bu balığı hedefleyen oltacılığa girmeden önce dülgerin nasıl avını avladığından bahsetmek ve oltamızın işleyişini bu yönde daha iyi anlamak icap ediyor.

Dülger balığı yavaş yüzmekle birlikte, mükemmel bir kamuflaj ustası ve çok orjinal tekniğiyle inanılmaz bir avcıdır. Önden bakıldığında, şu bizim "davul fırınların tepsisi" büyüklüğündeki bir dülger, iki parmak çizgiye dönüşür. Yemin dipte yığınak yaptığı yerlerde, usuldan hayalet gibi volta atar. Hiç çaktırmadan avına yaklaşır. İki türlü tekniği vardır. Birincisi; hedeflediği balığa sezdirmeden neredeyse sıfıra kadar yaklaşır ve aniden, sanki kağıt gibi katlanmış ağzı, nerdeyse kendi genişliğince açılır ve çok yüksek bir emiş yaratıp balığın içinde bulunduğu su kütlesini içine çeker, hedef balıkla birlikte ağzına dolmasını sağlar. Dülger galsamalarından suyu dışarı atarken, yem de midenin yolunu tutar. İkinci taktiği daha ilginçtir. Bunu hareketli balıklara yapar. Gene hedeflediği balığa çaktırmadan yaklaşır. Sonra 45 derece yalpalayarak hedef balığın altında ve çevresinde konik bir duvarmışçasına çember atmaya başlar.

Bu arada yukardan bakıyorsanız görüntü, balığın yalpalamasıyla oluşan çalkantıdan yansıyan ışığın ortasında, dülgerin yan yüzündeki parmak izi gibi kara noktanın göz gibi hedef balığın etrafında dönüşüdür. Sanırım bu dönüş zavallı yemin oryantasyonu bozuyor ya da yem hipnotize oluyor. Sonra birden boynunu uzatıp, ağzını ne yapacağını şaşırmış balığa doğru açar ve onu gene aynı yöntemle kapar.

Dülger bu taktikleri kullanabilmek için her zaman sürü halinde yem balığının sakince yattığı, yemlendiği yerlerde olur. Yüzme gücü zayıf olduğundan akıntının kuvvetli olduğu yerlerde avlanamaz. Bu yüzden suyu durgun avlakları seçiniz veya sular durduğunda bu çeşit avcılığa geçiniz. Batık olan yerlerde, suyu durgun resiflerde, kayalık ve yosunluk yerlerde, midye veya balık üretme çiftliklerinin etrafında, derin suyu olan iskelelerin dibe saplı kazıklarının arasında, özellikle yem bolsa dülgeri bulmak mümkündür. Ancak önerim bu balıkçılığı özellikle izmarit, mercan, ıskatarya, kupes gibi balıkları tutarken yapmanızdır. Pasif bir balıkçılık olarak, teknenin bir kenarından siz başka balığı tutarken diğer kenarına bu oltayı kurup gelişmeleri seyredin.



Şimdi oltamıza gelelim. Oltamızda canlı yem kullanacağımız için yem balığımızın rahatça gezinebileceği türden bir düzenek olmalıdır. Hedef balığımız dülgeri ürkütmemek için yemi ağzına aldığında bir ağırlık hissetmesini istemediğimizden gezer olta sistemini kullanmalıyız.

Bu oltada kurşun bedenini, 1,5m bağlıyor, köstek bedenini ise 1m yapıyoruz. Kullanacağımız canlı yemin büyüklüğüne göre iğnemiz (iğne canlı yemi çok yormayacak büyüklükte olmalıdır) 2.0-4.0 arası çelik, kısa saplı, ağzı geniş türlerden olmalı.İğneyi köstek bedeninin ucuna bağlayın. Köstek bedenini 0.40-0.45mm kalınlıkta florakarbon misinadan seçmenizde yarar vardır. Dülger ince misina seçici değildir. Kalın misina kullanmamızdaki amaçsa bu oltaya dülgerden öte çok sağlam başka balıklarından gelebilmesidir (fangri mercan, akya, sarıkuyruk, sinarit). Bana neden bu uzunlukları kurşun bedeninde ve köstek bedeninde tercih ediyorsun diye sorarsanız size cevabım şu açıklama olur; "Yem balığı yüzeye yönelse, azami dipten uzaklığı 1,3+1=2,3m, aşağı yönelse azami dibe yaklaşacağı mesafe 30cm'dir. Dipten 30cm ila 2.3m arası sadece dülger için değil pek çok dip balığı için mükemmel bir atak alanıdır. Canlı balığınız bu sistemle devamlı bu atak anında stres ve kıskandırma sinyalleri verecek, balığı çekecektir."



Kurşununuzu akıntının ve canlı yemin sürükleyemeyeceği bir ağırlıktan seçiniz. En sağlam, 12-15cm civarında bir büyüklükte canlı yeminizi (izmarit, istavrit, ilerya, kupes vs.) ensesinden iğnenize ne balığı çok zedeleyecek, ne de iğnenizi balığın derisini sıyırıp çıkartacak zayıflığa düşürtmeyecek şekilde takınız. Canlı yeminizi mümkün olduğunca çabuk denize salın. Oltanızı dibe indirirken ağır ağır canlı yemi ana bedene dolamayacak şekilde, kurşunun ağırlığını hissederek koyverin. Dibi bulduğunuzda misinanızı gerip, melez oltanın köstek fırdöndüsünü, kurşun fırdöndüsüne yaslayacak şekle getiriniz. Kamışınızın orta aksiyon bir tekne kamışı olmasında fayda vardır (gene dülgerden çok öteki balıkları düşünerek).

Makinanızı akıntının ve yem balığının kalama alamayacağı, ancak oltaya atlayan balık asıldığında rahatlıkla kalama verebilecek, çok düşük bir rezistans ayarında bırakın. Yeminiz dipteyken iğne ensesinde olduğu için devamlı karın gösterecek, arada fişekleyip köstek boyunca dönecek, yorulup kendini bırakacak, tekrar dinlenip aynı olayları tekrar edecektir. Bu müthiş bir kıskandırma yaratır.